Hoşgeldin =) Mutlu ya da mutsuz...Kafama estikçe yazdım ben...

Okuyup kendinden bir şeyler bulur musun bilmem!! İyi yazıyorum diye kendimi de övemem... İçimi döktüm, döküleni topladım bir daha döktüm belki. Tekerrür ettim kendimi, hırpaladım, yordum, yücelttim de bazen. Ben benim olanı ve olmayana özlemimi, kaybettiğimi ve kazandığımı, kızdığımı ve sevdiğimi, dengesizliklerimi ve özlemlerimi yazdım buraya. Ortaya çıkanı seversen ne mutlu bana!

19 Eylül 2011 Pazartesi

SANA...

Neden böyle yapıyorum bilmiyorsun...Neden böyle yapıyorum dersin?
Bir babanın erken yaşında hayatından çıkması demek bir kızın baba şefkatinden bu kadar uzak kalınca bir erkeğe normalden daha çok ihtiyaç duyması, bütün erkeklerden daha fazla ilgi beklemesi ve görmediğinde hırçınlaşması demektir.
Arkasına bakmadan o da gider düşüncesiyle o adamın üstüne düşmesi, kaybedebilme olasılığını hesaplamadan naz etmesi, kaybetmeye yaklaştığında ise içindeki çocuğu dışarı çıkarması demektir.
Şımarıklığının doruğuna çıkıp yine ses edilmesini istemez kendisine.
Hayatının en tepesinde olmak istiyor ve olamıyorsa engel olamazsın tribal enfeksiyonlarına.
Mütemadiyen yalandan hasta olur o kız.
Sürekli seni aramayacağını iddia edip bütün gün kendine ızdırap çektirir telefon ekranına yapışık gezerek. Aklınca sana ceza verir ama kendisi çeker asıl acının kör noktasını.
Sevilir, her istediği yapılır, ilgi görür, şımartılır ama doymaz kendi kendine acı vererek sevdiği adama işkence eder. Onun yöntemidir bu.
Uzaklara atıp geri gelmesini bekler sevdiğinin. Yere atar kalkmasını bekler kendisine erişebilmek için yol kat etsin, yorulsun, tırmansın ister.
Sevdiğinden ve sevildiğinden emin olmak ister hep.
Ne ister biliyor musun?
Sevdiği adam onu daha çok sevsin ister.
Sevdiği adam kendinden başka kimseyi görmesin ister
Sevdiği adama asılsın kızlar ama o hiçbirine pas vermesin ister
Sevdiği adam arkadaşlarının yanında bile onla ölümüne aşık konuşsun ister
Sevdiği adamın kız arkadaşları olmasını ve o kızların hemcins mantığıyla yaklaşıp kendisini savunmalarını ister
Sevdiği adamın ailesine girmiş gibi görünmek ister
Sevdiği adamın kendisiyle fotoğraflarını sergilemesini ister
Sevdiği adam süslendiğinde güzel olduğunu söylesin ister
Sevdiği adam kendisi için köklü değişiklikler yapsın gerekirse kaderini sil baştan yazsın ister...

VS VS VS
Bilmem hatırlayan var mıdır Billur Tuz reklamını. Hani derdi ya AKAR, AKAR, AKAR...
İşte o kız da İSTER, İSTER, İSTER...Ve,
istekleri bitmez böyle sürer gider.

2 Eylül 2011 Cuma

NOKTA (.)


Uçsuz bucaksız bir çölün ortasında su kovalıyorken şimdi artık develer hatta kaktüsler misali yaşamayı öğrendim.  İnsan her şeye alışıyormuş meğer.  Bende alıştım işte ya da kabullendim bir şeyleri diyelim.  Senin şehrinde sensiz olmak hatta bırak sensizliği başkalarıyla olmak artık bana batmıyor biliyor musun?  Ne kadar garip insan ölüme bile alışıyorken ben sensizliği hiç atlatamayacağımı düşünmüştüm bir zamanlar. Yoksun işte var mı ki ötesi?  Yokluğun hiçbir şey hissettirmiyor boşluktan başka artık.  Boşluğu dolduracak milyonlarca insanın olduğunu fark ettim dünya üzerinde.  Vazgeçilmez değilmişsin biliyor musun?  Şaşılacak şey, inanılır gibi değil değil mi? Bunlar benim ağzımdan çıkıyor, neredeyse kahkaha atacağım.  Başkaları çaldı kalbimi sana bu son mektubum.  Bir daha yazarsam da içinde sen olmayacaksın.  Bir daha karşıma çıkarsan da gözlerim sana boş bakacak belki.  Gençleştim, özgürlüğümü elime aldım.  Benden başka kimsenin önemi yok artık bende.  Senin bile…  Senin alıp götürdüklerini azar azar topluyorum başkalarından arı gibi.  Tek çiçek değilsin sen benim için artık, bir tek sende bal var sanırmışım öyle de değilmiş zaten.  Bundan sonra ciddiye almayacağım belki sen kadar ama yine de yerinde başkaları gezinecek tahtına oturmaya cesaret edene de o kapıları açtım haberin olsun.  Ölümümü de beklemiyorum artık senden kurtulmak için.  Kendimden umutsuz da değilim ne kadar güzel öyle değil mi?  Yoksun yoksun yoksun… Bak 3 kere söyledim birinde bile içim yanmadı birinde bile…  Yok da ol zaten beklemiyorum artık dönüşünü.  Senle olamayacak bir şeylerin peşinden gitmeyi bırakalı çok oldu.  İstenmiyorsun artık.  Sen o kapıdan bir kez çıktın sonra yine girdiğinde ben eşyaları kaldırmıştım zaten oturacak yerin yoktu.  Bu sefer kapıyı da kapattım içeriyi yeniden döşüyorum hayatım.  Kendim ve senin yerine gelecek bir başkası için.  Daha renkli, daha ışıklı ve daha güzel döşüyorum bu sefer.  (NOKTA)

08/05/2011
N.U.

BAŞTAN EN BAŞTAN...

başa alalım mı bu adını koyamadığım içinde yaşadığımız aptal kaosu?yaşananlara neden diye sormaktan yorulduk çünkü...hep beraberiz ama ayrı hayatlarımız var ve ne yazık ki bu benim canımı sıkıyor. çünkü çözüm bulup uygulayamıyorum çoğu zmn başka hayatlarda. yorgunluk mu bu yoksa anlamsızlık hissizlik mi? nerede yanlış yapıyoruz diye kaç kere sorduk hatırlamıyorum. büyü mü yaptılar dedik basiretimiz fln mı bağlandı doktor?hacı?hoca?şaka?evet belki de yaşananlar komple bir şaka...
sevdiklerimizin canı yanar onlar için hiç biişey yapamamak ne demektir en iyi bildiğimiz şeydir. hastanelere koşarız ama o bedende yaşanan acıyı paylaşamayız. kaç sabahı bulur derdimiz tasamız ama çözümünü bulmaya yetmez zekamız. belki iyilik meleğiyiz belki de ah alan şeytan...çok mu ah aldık?kimlerin değerini bilemedik?kimin günahını çekiyoruz?alabildiğine özgürüz ama yine de mahkumuz yada belki mahkumuz ve bundan üzüntü duymuyoruz. birşeyleri yaşamadan diğerine nasihat verip nutuk çekiyoruz gün geliyor aynı çamurun içinde debelenirken "haklıymış" diyoruz. kavramlarımız düşüncelerimiz aynı hislerimizi fikirlerimizi gözlerimizdeki ışıltıdan okuyoruz. uzak kalıp özlemek ne demektir biliyoruz. bizim bizden başka kimsemiz yok çoğu zaman. ama neden çevremizdekiler bizim bizde gördüğümüz değeri göremeyip zaaflarımızdan faydalanma çabasındalar? duygular bu kdr mı mantığın önüne geçmeli?kötü tecrübeler mi bize illa iyi şeyler öğretmeli?yaşanmamışlığı yaşamamaktan korkumuz neden? neye ihtiyacımız var? fal fincanlarında mı yaşıyoruz? yada saçma sapan aslında büyük sevgimizi anlatan hakaretlermi gerçekten bizi ayakta tutan? ağlamaklı sesimiz birbirimize bu derece acı veriyorsa görmeye nasıl dayanırız?yada nasıl engelleriz bizden başka gerçek bizi görmeyenlerin bizi üzmesini?
iyi kötü ne varsa yaşandıkça bizi bağlayan zincirler güçleniyor. o beni bilir demek güzel şey herşeye rağmen. ve bunu gerçekten inanarak söylemek. evet ona sorun o benim ciğerimi bilir beni benden iyi bilir içimi görür ve beni herkesten iyi anlar...
dostlarıma...
19/08/2009
N.U.

It's the final countdown...(böyle duygusal yazıp niye bu başlığı koydum ben de bilmiyorum)

Evet ya bitiyor ama hiç bitiyor gibi değil… Bazıları yeni başlıyor her şey diyor… Hiçbir şey başlayacak gibi de değil… Son günüm 27 mayıs…Doğum günüm yine işkencenin tam göbeğinde…Gelebilen herkes gelsin işkencenin göbeğinde dans edelim…Sanki cidden herşey bitiyomuş gibi…Günlerimi geçirmek istemediğim yerde yıllarımı geçirdikten sonra, yıllarımı geçirmek istediğim yerde sadece günlerim var artık…İnsan değişiyor…Fikirler de değişiyor… Beden alışıyor havasına, suyuna… Göz alışıyor kuraklığına, cümbüşüne…Ruh alışıyor insanların farklılıklarına…Gördüğümden fazlasını görmeye mı gidiyorum burdan öteye? Yoksa gördüklerimi özlemeye mi gidiyorum gurbet dediğimiz yerlere? Ah evet burası da gurbetti bir zamanlar…O zamanlar çabuk geçti; gurbete ev demeyi mi öğrendim ne? Ev demek…Diyebilmek varmış gelmek istemediğim bu yerin sonunda…İnsanoğlu neden birgün gideceğini bile bile olmak istemediği bi yere alışır…Son günlerimde bütün okul hayatımda yaptığım ödev ve projeden bile fazla yapmam gerekenler…Yorgunluk çöktü üzerime ki bu yüzdendir 50 yaşında hissediyorum kendimi…Burda geçen yıllar değil burda geçen son 1 yıl beni yaşlandıran…Kendimce doydum her şeye daha ne kadar ileri gidebilirim diyorum açıkcası… Çok fazla geride bırakmak istediğim anı ve insan var burda ama çok da fazla özleyecek insanım var…Biliyorlar kendilerini…Annenin babanın yakıştırdıkları isimlerle belirtmeyeceğim o kişileri…Ruhlarını seviyorum onların isimlerini değil…Varlıkları güç veriyor…Uzak veya yakın, cisimleri değil… Uzaklık yine de korkutuyor ama insanı…Arkana yüz kere bin kere de baksan kafana kazıyamıyosun o yüzleri…Uzaktan varlıklar, tutmuyor bazen kafa yaslayıp ağlayacağın omuzların yerini… Yalnızlık var gidişlerin sonunda yada her şeyi gittiğin yerde yeni baştan kurmak… Zor mudur? Tartışılır… Sevdiklerimin yanında sevmediklerimi de bırakıyorum…Mutlu mu olmalıyım bundan hiç bilmiyorum… Tek duyduğun neşe, sevinç ve sevgi olsa içinde, hayatın ne kadarı hayat olurdu? Sevmemek de var hamurunda insanın…Gariptir, sevmediğimi de bırakıp gidesim yok…Sevmeyenler de bazen birden en yakınına, canına dönüşüyor ya insanın, bir kere yaşadım ya bunu, belki sevmediğim herkes için bunu bekliyorum… Birgün olur diye…Evet dilimin kemiği yok…Kabul…Evet garip bi sinirim var…Evet çevremdeki çoğu kişi bunlardan belki fazlasıyla nasibini aldı, işte bu yüzden yazdım bu blogu …Herkesten gitmeden özür diliyorum… Bu blogu yazdım çünkü giderken “şuna bak bastı gitti bi hoşça kal bile demedi” denmesin arkamdan, istemiyorum. Hiçkimseyi arkamda bırakmak istemeden gittiğim bilinsin…Teknolojiyi kullanarak herkesin ulaşmak istedikçe herkese ulaşabilceği bi gerçek…Kopmak istemeyen kim varsa gittikten sonra görülecek… Beni seven veya sevmeyen, ömrümün belli bir kısmında var olan herkese, hayatıma siyahıyla beyazıyla, pembesiyle mavisiyle renk katan hepiniz değerli olduğunuz için benimlesiniz, gittiğim uzaklık ne olursa olsun hep benimle birliktesiniz… UNUTMAMANIZI DİLERİM…
21/04/2010
N.U.

UNUTMAK LAZIM !!

Unutmak lazım gülü bilerek dikeniyle vereni
Kolay olmasa da silmek lazım hafızadan
Yorup, acıtıp arkasına bakmadan gideni
Geçmiş yapışsada yakana, hiç dönmeden geri
Bakmak lazım artık ileri, hep ileri
Seçmek lazım kalbi katılaşmışların arasından
En iyileri…
Bitmek bilmeyen can acısını gömmek lazım
Gömüp en derinlere unutmak lazım sonra gömdüğün yeri
Unutmak lazım seni kırık dökük bırakıp ardından kahkahalarla güleni
Hayatına hiç girmemişsin gibi yoluna devam edeni…
Bitirmek lazım olmadık anlarda aklına üşüşen hayalleri
Düşünmemek lazım kalbinin düşünmeni istediklerini
Sen vermelisin emirleri,
Sen bilmelisin düşünmen gerekeni
Sonra birgün dönüp bakmak lazım tazeleyince kendine güvenini
Sevinmelisin görüp artık unuttuğunu, bitirdiğinini, sildiğini,
Ve artık sevmediğini…

19/06/2010
N.U.

SENSİZLİK...

Anlarmısın bilmem...kırık dökük olmak ne demektir. Her iki adımda bir yorulmak hayatta... yaslancak bi duvar arayıp hiç bir zaman bulamamak ya da...
Sen gözünü kırpmadan sapasağlam, parıl parıl parlayan, değerli bir vazoyu tek hamleyle yere çaldın, parçalara ayırdın!!Yetmedi... yerde kalan büyük parçalar sana battı belki de, onları da yerden aldın küçük parçalara ayırdın...ellerinde can vermek güzeldi, ellerinde parçalara ayrılmak...her parçada belki kestim bende ellerini, kanın karıştı gözyaşlarıma... kanadın bilerek ve isteyerek ve beni de ağlatarak arkandan...

Hissettiklerimin yerini tutmasa da maddi benzetmelerim en azından denemeye değer... belki sana anlatırım beni ve senden sonra onun yaşamına giren her kırık döküklüğü...
NE MENEM BİŞEYDİR SENSİZLİK...NEDİR BU SENSİZLİK?
Çöl sıcağında yanında buz gibi su taşıyıp içememek sensizlik...çünkü içimdesin ferahsın, tazesin...kana kana içerdim sana ulaşabilsem ama kendimi parçalara ayırmam lazım kalbime, sana ulaşabilmek için...
Ya da yüzlerce ekmek yiyip doyamamak sensizlik...bir zamanlar içinde kuş sütünün bile eksik olmadığı bir şölende bulunmuşken ekmeğin doyurmaması sensizlik, yetmemesi artık insana...
Hatta koskoca bir yelkenliyle okyanusa açıldıktan sonra yelken direklerinin kırılması, kürekleri suya düşürüp kaybetmek, koca bir su deryasında bir damlasını içemeden, kavurucu güneşin altında, susuzlukla tanışmak sensizlik...kuruyan damağımdaki o acı tat sensizlik...karayı görüp ne kadar uzakta olduğunu kavrayamamak, yüzmeye cesaret edememek sensizlik...
Klimalı otel odasından, gölgede 50 derece hissedilen sıcakta çıkıp, sıcak ve nemden nefesimin tıkanması sensizlik...ve daha da kötüsü o odanın anahtarını içerde unutmak...
Ömrü boyunca annesinden bi fiske bile yememiş, el bebek gülbebek büyüyen çocuğun üvey anne eline düşmesi sensizlik ve hatta daha da kötüsü...üvey annenin yüzünde şamarlarıyla bıraktığı kızarıklık ve morluklara aynada bakıp, yiğitliğe bok sürdürmemek adına ağlayamamak sensizlik...yalandan güç gösterisine dayanamayan yürek acısı sensizlik...
Ya da...belki yüksekliği hafife alan çocuk beynimin,mutlulukla 10 kat yukardan atlayıp, havadayken hissettiği o adrenalin duygusunu,o mutluluğu yere çakılır çakılmaz kaybetmesi sensizlik...ilk kez uçtuğunu zannedip aslında uçamadığını anladığı anın can kaybı sensizlik...
Hep gülmüş bi insanın ilk kez ağlaması sensizlik...yanaklarından süzülen yaşlara şok olmuş ifadesiyle bakıp, ağladığı için daha çok ağlamak isteyen birinin şaşkınlığı sensizlik...
Ana rahminden koparılmak sensizlik...ve senin yaşadığını anlamaları için kopardığın o çığlık çığlığa gözyaşlarının anlamını kimsenin anlamaması sensizlik...ve o gözyaşlarının senin yaşam belirtin olması...ağlayınca varolduğunu hissetmek sensizlik...
Çoktan saati geçmiş bir otobüsü beklemek sensizlik...umudu ve umutsuzluğu aynı anda barındırmak içinde...belki gelir umuduyla gidememek...ve herdakika "gelmeyecek" düşüncesinin içini yiyip bitirmesi sensizlik...
Ya da...neşeyle sallandığın o salıncağın zincirlerinin kopması sensizlik...yere çakıldığında "Neden ben?" diye düşünüp bir cevap bulamadığın an sensizlik...ne şişman çocuklar sallanmıştır o salıncakta ama kopmamıştır o zincirler...sen çelimsizsindir seni bulmuştur...anlamsızlığa anlam yüklemeye çalışmak sensizlik...
Yorgunluğun hiç dinmemesi sensizlik...çünkü yaşlılık sensizlik...yaşın kaç olursa olsun gençliğinin çalınmış olduğunu hissetmek sensizlik...
Anlamanı beklemiyorum...kırık döküklük ne demektir...dedin ya yaşamadın benle diye...sen de yaşamadın benle...
Hayatın anlamını yitirmesi sensizlik...ölüm meleğinin beklenenden erken gelmesi... canın bedenden acıyla ayrılması sensizlik...
ÖLÜM SENSİZLİK...
14/08/2010
N.U.

KALBİM...

Beni boğan düşüncelerimden kaçıp başka bir diyara gittim bugün. Duygularıma uzun süredir uğramamışım, meğer dargınlarmış bana. Beni hayata pes ettiren geçmişteki o kişileri hatırladım duygularımla dertleşirken. İllallah dedirtmişim kalbime de haberim yokmuş, uzun süredir inzivaya çekilmiş kendisi; aslında yaşlılığım da oradan gelirmiş. Kustu sinirini bugün işte. Rahatlamıştır herhalde.
Gözümü kırpmadan değmeyen adamlara verdiğim için pek sinirlenmiş, pek üzülmüş, dertlenmiş. Denize atsaydın daha iyiydi duydum ağzından. Hançerlesen daha az acı çekerdim belki dedi. Yormuşum gidemeyeceği mesafelerde onu koşturarak. Gençmiş ama yaşlanmış birden. Ne kadir kıymet bilmezmişim, kendim gibileri de ne kadar kolay bulurmuşum öyle. Bıkmış benden, ne yaptığımı zannediyormuşum ki ben, babamın malımıymış o? Sitemleri böyle uzuyor gidiyor. Pişman etti uğradığıma. Çektim resti bir daha gelmemek üzere. Çarptım kapıyı çıktım evinden…
Düşündüm sonra. Haklıydı aslında… Sevildim ben ama sevdiğim tarafından değil. Sevilmeyi bile beklemedim ki ondan öyle aptalım ki, bu kadar mı değersizdi kalbim? Ne hakkım vardı ona bunu yapmaya? Üzdüm, kırdım, yordum… Hem onu hem onları, “onlar” geçmişimde beni sevmiş herkes… Hak ettiler mi? Kalbim hak etti mi?
Bir karar aldım bu sinir harbinin ve eve, düşüncelerime döndüğüm zaman kafama üşüşen düşüncelerin sonunda. Çok yalnız bırakmıştım kalbimi, çok da vefasızdım aslında. Çok kahrımı çekmişti, beni en çok önemseyendi o, hatta en çok beni önemseyendi. Karar aldım işte bu yüzden bundan sonra benim için de en önemli oydu. Sildim kalbime leke sıçratan kişileri üstünden. Yırttım attım panosunda önemli sanıp astığım bütün notları ve öldürdüm benim gibi bana vefasız kalanların kalbimin derinliklerinde büyüttüğüm tohumlarını. Onlar için söylediğim her iyi lafı unuttum. Bundan böyle beni seven var hayatımda sevmeye ant içtiğim, bundan böyle beni özleyen var uzaklarda özlemini çekeceğim, bundan böyle vefalı insanlar var en zor anımda bile yalnız bırakmayan, bundan böyle sevilmeyi hak edenler, bana zarar vermeyenler, değerini geç anlasam da bundan sonra unutmamaya yemin ettiklerim var kalbimde. Kalbim yorulmayacak, sevmek için çırpınmayacak çünkü zaten sevmek için çaba göstermeden sevebileceğim insanlar var artık.
A bir de düşüncelerimi duygularımın yan dairesine taşımaya karar verdim. Malum yaş ilerliyor, yalnız kalmasınlar…  Danışsınlar, konuşsunlar, anlaşsınlar öyle uygulasınlar…Nasıl ama?

01/10/2010
N.U.

SİYAH VE...

Benim ışıldamaktan hiç yorulmayan, hiç usanmayan güneşlerim var ve onların hemen yanında da kara bir deliğim... Hani şu yok etmeye meraklılar vardır ya işte ben onlara kara delik diyorum. Bağlarını koparmaktan ürkmeyen, yalnız kalabileceğine inanmayan, ne dersen de bildiğinden şaşmayan, koduğun yerde otlayan kara, kapkara delikler. Her geçen gün bende oluşturdukları siyah lekelerle unuttuğum yüzlerin, sözlerin, hafızamdan silinen seslerin sayısı artıyor. Güneşlerim gençleştirir benim ve gün gelecek artık yaşlanmadan yaşayacağım ben. bu kararıma sadık kalmak için de kara deliğimi hayatımdan çıkaracağım. Aydınlık gezegenlerde yaşamaya başlarım, yormayacak uğraşlar edinirim ve hatta yeni güneşlerim olur, ben yaratırım onları da diyorum. Kara deliğim onları yutmadan yok olurum ortadan, güneşlerimi de alır kara deliğimden uzaklara giderim. Kara deliğim de kendine yutacak başka şeyler bulur belki ya da başka kara deliklerle birleşip büyür kendi çapında. Umrumda da değil zaten! Yeter ki aydınlığımı yutmaktan, herşeyimi elimden almaya çalışmaktan, güneşlerimin ışığını sömürmekten vazgeçsin. Siyahımı seviyorum belki evet ama fazla karanlık olmadı mı artık? Hem ben beyazı da seviyorum ve ışığı da...Işığın yarattığı renklerle beyazlarıma bürünmeme az kaldı. Bekle kara deliğim ÇOK YAKINDA ÇİÇEKLERLE VE BEYAZLARLA GÖRÜŞECEĞİZ!!!
12/10/2010
N.U.

KIRILMA NOKTASI

Bir buz dağı varmış evvel zaman içinde buz gibi soğuk suda yüzüyormuş, nereye gittiğini bilmeden. Suyla aynıymış dereceleri, belki 1 derece oynuyormuş, haliyle ne buz dağı giderek küçülüyor ne de su giderek artıyormuş. Oranlar da sıcaklıklar da hep aynıymış. Hayatta tutuyorlarmış birbirlerini…
      Ama su hep aynı su değil. Herkes buz dağını soğuk tutan o buz gibi su misali hoş tutacak değil ya! Bir de dış etkenler var hesaba katılmayan. Meraklanıp başka denizler, okyanuslar aramaya çıkıyor su bir gün. Ve giderek ısınmaya başlıyor, ısınınca malum soğuması da zaman alıyor. O soğuyana kadar olan buz dağına oluyor. Suyun ısısından canı yanıyor, suyun ısısından hep bir şeyler kopup gidiyor buz dağından. Sürüklendiği yerde su daha da ısınınca, giderek eriyip tükeniyor buz dağı. Yine de gıkını çıkarmıyor. Buz dağı eridikçe su artıyor. Haznesine çok geliyor belki bulduğu yerden de taşıyor. Zarar verir oluyorlar birbirlerine…
       Zaman geçiyor… Bakıyorsun su öyle bir artmış ki sığmaz olmuş bulunduğu haznelere. Zaman geçiyor… Bakıyorsun ki su, buz dağını yine kaldırıyor yüzeye, ama ne su eski su ne buzdağı eski buz dağı.  Su hep ısıtmış istemeden onu hep eritmiş ve hep tüketmiş içten içe. İncecik bir tabakadan başka bir şey kalmamış buz dağından geriye. Erittikçe yine de suya vermiş her şeyini. Ama su da kaldıramamış bu kadar buzdağının benliğini. O incecik buz parçası istemese de çatlamış kenarından köşesinden. Biliyormuş buz aslında artık eskisi kadar güçlü olmadığını. Zaten çok da sürmemiş çatlaklarının büyümesi. Kırılmış buz. Kaç parçaya ayrılmış bilen yok. Su da kontrol edemediği o yeni zerreleriyle ayırmış onu parçalara. Her bir parçasını savurmuş başka yöne.
      Pişman olup da aksa da donabileceği başka denizlere, hiçbir zaman aynı olmamış o donup oluşturduğu yeni buzlar. Zamanında vermeliymiş kendinden bu kadar işte o an anlamış ki geç kalmış, kaybetmiş o nereye gitse kendiyle beraber kayıp giden buz dağını. Kaybetmeden buz dağını bir şeyler yapmalıymış, çünkü ondan sonraki benzerleri istenilenin yerini tutmazmış hiçbir zaman.

22/10/2010
N.U.

KAFES...

Kuslari ne kdr sevmesem de gereksiz yere ottuklerini dusunsem de demek dogruymus. Allah bigun gelip o kinadigi butun canlilarin yasadigini yasatiyomus insana. Tam da suan bana yaptigi gibi. Kendimi kus gibi hissediyorum ama yanlis anlasilmasin kus gibi ozgur degil. Herbir duvari istenmeyenle orulu bir kafesteki kus bu. Bi duvarim zaman... Aleyhime isliyor, gecmiyor inadina. Bir duvarim para. Zira prenseslikten dilencilige "terfi" ettim sanirim bi sekilde. Bi duvarim da soguk sanki oldugum yerden etmek istercesine beni, dislerimin birbirine vurmasi yetmezmis de kirilmasini istercesine. Son duvara gelince orda kapi var ve isin kotusu de kapisi acik kafesimin. Su saniye cikmak istesem giderim. Neden bilmem ama gidemem... Zorlugun getirdigi aci tat yer etti damagimda. Zorluga zorlayanlarinsa gozlerinde zor kuculurum ben. Olmaz yerim oldugundan asagi. Tek bi gercege inaniyorum su gecen gunler sonrasinda:zafere giden yolda cekilen cile hakkaten kutsalmis.
Bu da beni zorlayanlara gelsin...aa ama unutmadan bilinsin ki yolumu kendim sectim kendim actim onumdeki dikenleri yalniz budadim sonunda da yine yalniz olurum... Koyacak diye aldananlara da selamlar gonderiyorum...

12/01/2011
N.U.

BANA NOTLAR vol 2.: OKU VE ANLA BENİ

Evet içimdeki ses, döndün geri senin farkındayım. Bana ağlamaya yer arıyorsun diyorsun ama yanlışsın. Anlamıyorsun ağlamak için çok sebebim olduğunu, anlamıyorsun ve benimle çelişip yanlış yapıyorsun. Güçlüyüm hem de seni her an içimden çıkarıp atabilecek kadar, seni ben yapan beni yok edecek kadar güçlüyüm bundan emin olmalısın. Anlamıyorsun sen bak sana anlatayım ilk sebebini...
Endişem var...Bir koşuşturmaca her günüm. Neden bilmiyorum ama her doğum gününü kutlayan insan gibi sevinmiyorum ben doğum günlerimde. Yaşayacağım zamanın daraldığını hatırlatıyor geçen günler. Sevdiklerimle kısıtlı zamanım olduğunu gözüme gözüme sokuyor sanki saatler. Bir de boş geçen zamanlarıma acıyorum. Her doğum günümde geçen seneden bu yana acaba bu bir senenin ne kadarını sadece oturup saçma sapan şeyler yaparak geçirdim diyorum. Endişem var. Ölüme doğru koşturduğumun farkına varan şanssızlardanım ben. Her geçen günün değerinin bilinmesi gerektiğini düşünüyorum ama nasıl değerini bilirim aslında bilmiyorum. Yeni insanlar mı bu hayata anlam katan?İş mi? Aile mi? Nedir bu hayatı yaşamamızın asıl sebebi? Herkes yaptığından şikayetçi. Öğrenciyim ve bıktım okuldan. O, çalışıyor işi çok sosyal hayatı yok çünkü zamanı yok. Buysa ikisini de yapmıyor bu yüzden bir baltaya sap olma deyiminin öznesi olamıyor. Hangisini seçmeli daha değerli yaşamak için? Bilmiyorum.
Koca bir yapının aslında boynumuzdaki incecik bir dokuya bağlı olduğunun ne kadar bilincindesin ki sen? Oku sana notlarımı ve anla beni. Madem ki konuşmama izin yok yazıp göstericem sana birşeyleri. OKU VE ANLA BENİ...
25/11/2010
N.U.

BANA NOTLAR: vol.1 "YAŞLILIK"

Şimdi anlıyorum yılların sanki 10ar yılmış gibi hayatımdan götürdüğü çocukluğumun değerini.  Ne de olsa adı çocukluk ya bol keseden zırvalamaktı o zamanlar belki de hayatın anlamı.  Yanıyorsun buram buram şimdi sana yılların yüklediği her bir külçe yüzünden.  Altın da olsa külçeler sırtına dönüp almıyorsun, başkaları için taşıdığının bilincindesin belki de… Zira gün gelip çocukların olacak zaten hayat başka ne için ki?

      Hem ne olacak ki? Hayat ne kadar da kısa, insanlar sen istesen de istemesen de geçici. Bazısı var olmayı istemediğinden geçici, bazısı belki çok sevdiğinden, üzerine titrediğinden alınıyor elinden.  Yapabileceğim tek bir şey söyle. Tek bir çözüm öner ki ben de yolumu çizeyim.  Tek yaptığın sadece sızlanmak değil mi? Kırıklığın aslında gripten değil de insanlarla yüzleşme korkundan olmasın sakın? Sorarlar neyin var diye sen de cevap veremezsin. Hep cevap hazırdır. Yalansa yalan de. “Bir şeyim yok ya yorgunum sadece” ya da uykusuzsundur bütün gününü yatakta geçirmiş olsan bile.  Kırgınsındır ama kırana değildir kırgınlığın kendine savunursun onu hep çünkü yoktur bir suçu onun.  Hayata kırgınsındır elinden alınanlar, senden çalınanlar yüzünden. Kadere inanmazsın ama başka da suçlu yoktur ortada. Diklenemezsin ya tanrıya hani götün yemez ya. Kader der geçersin değil mi? Ne kadar kolay…

      Şimdi kendi içinde yarattığın bu huzur evinde, elinden alınanlarla beraber mutlu ve huzurlu olduğuna inandırmak için beni, çocukluğuna dönmüşçesine sızlanıyorsun ya hani. Nerdeyse agu diyeceksin, o derece bir şımarıklığın pençesine düşmüşsün, huysuzluğun katlanılmaz halde ya… Yemezler, git başkasına ağla!! diyeceğim ama sanırım benden başka kimsen yok. Benim de senden başka kimsem yok… Ben de tam onu diyecektim… EVET, BENİM BENDEN BAŞKA KİMSEM YOK…
09/02/2011
N.U.

KIZIYORUM...


Yok yok… Kızıyorum işte, engel olamıyorum. Ben uyurken güneşin perdelerin arasından sızmasına kızıyorum. Sonra ben kaldırımda yürürken karşımdan bana doğru, ters yöne başka kimselerin de yürümesine kızıyorum. Elimde ağır yük varken otobüsün gelmemesine, o saate otobüs koyulmamasına hatta arabam olmamasına kızıyorum. Ben evdeyken insanların dışarıda olmasına, ben dışarıdayken insanların evde olmasına kızıyorum. Bilmem ki… Koloni halinde yaşamaya mıdır bu hevesim ama yok yok… Girdiğim barın, restoranın birden kalabalıklaşmasına da kızıyorum ben. İnsanların ben yalnız kalmak isterken benle konuşma çabalarına da kızıyorum. Camdan baktığımda karşı pencereden bana merhaba diyen komşuma da kızıyorum ve yardıma ihtiyacım olduğunda o komşunun evde olmamasına da. Sigarayı dışarıda içmemiz gereğine de kızıyorum ama akşam eve geldiğimde saçımdaki o kül kokusunu alınca kapalı alanda sigara içenlere de kızıyorum. Beni yanlış anlayana da kızıyorum ve aslında ironi yapıp laf sokma çabasındayken bunu doğru anlayacak kadar zeki olana da. Kızıyorum işte… Mini etek giyene de kızıyorum, mini etek giyince bana laf atana da. Kapısını kilitlemeyen arkadaşıma da kızıyorum, kilitleyip hırsız girdi diye yakınana da. Yorulmama kızıyorum, dışarı çıkası varken insanın yağmur yağmasına da. Yağmur yağınca kar yağsın daha iyidir diyorum ama kar yağıp ayağım kaydığında da kızıp küfrediyorum. Üşümeye de karşıyım soğukta kat kat giymeye de. Tek bir yerde her şeyin satılmamasına da kızıyorum, küçük alanda nutella ve tornavidayı yan yana gördüğümde de. Yorulmaya da karşıyım zaten ben uykuyla vakit harcamaya da. Çok uyuyana ve ses çıkarma özgürlüğümü kısıtlayana da kızıyorum, uyuyorken ve saat öğlen 12.00 olmuşken ses yapıp beni uyandırana da. Zayıflamaya da gıcığım zayıflamak için uğraşana da ama kilo almaya da kızıyorum kilo alınca çirkinleşene de. Neden dikkat etmez ki zaten insan? Benim gibi galonla yiyin ya da sıkışınca ne yediyseniz gidin kusun. Word e de kızdım şuan. Argo ya da kaba sözcük kullandığımı belirtti. Ona neyse bilmiyorum. Siktirsin yazsam ne diyecek acaba? Bilmiyorum belki de dengesizlik hayat felsefem olmuş. Ne dersiniz var mı psikologa ihtiyacım?

24/10/2010
N.U.