Kimse bilmez aşkın sonsuzluğunu aslında...Hep biter derler ya; gerçek olan asla bitmiyor, bitirilemiyor. Kalpte bir taht var, oraya oturmayı ilk başaran aynı kral gibi kolay kolay bırakmıyor o tahtı...İşte sen o tahtta oturuyorsun ilk gördüğüm andan beri. Güçsüzlük diye bir şey bu yüzden mümkün olamaz senin için...Asla güçsüzlüğüne inanmam, sen benim gönlümdeki tahtın sahibi, benim topraklarımın kralısın. Zamanı durdurmak isteyen insanoğluna veremediğim sırlar var. Ben durdurabiliyorum senin yanındayken, bir gülümsemenle hem de...Hiçbir zaman aynı kalmayacağız belki ama değişmeyen şeyler var içimde, sen hangi kadehe koyarsan koy o kadehte sana mey olabilecek bir ruh var bende. Onu ilk sahibine geri teslim edene kadar senin olmasına o kadar kararlıyım ki içimden seni atmak için imkansızın ötesinde bir güç gerekiyor. Biliyorsun insan zor zamanında açıyor ellerini yukarıya. Bense sadece senin için açardım, imkansız olduğun için belki de...Bir bak bize imkansızı başarmadık mı? Biz, biz olmayı sonunda başardığımızda yenemeyeceğimiz güçlük var mı? Biz aslında tek başına hiç olan insanlar, yan yanayken tapılası bir aşkın sahibi değil miyiz?
Sana doğru küçük adımlarımı sağlam yerlere basmaya çalışıyorum. Sense sendelediğini hissediyorsun belki ama seni tutacak bir ben varım. Sendelesen de düşmene asla izin vermeyeceğimi bilmen gerekir. Sensiz yorgunluğumun son haddesindeyken artık çocuk ruhumun enerjisine geri kavuştum ben. Bunu yapabilmişken senin kendi kendini yaşlandırman bana o kadar dokunuyor ki, varlığımı unutman, kendini sevememen... Halbuki ben seni nasıl seviyorum, öyle ki içimde senden bir derya var. Her damlasında sen...Damarlarımda kan olmuş akıyorsun, ömrümün her karesinde varsın seni tanıdığımdan beri hep olduğun gibi. Yorulma, sendeleme, gitme, yolumuzdan dönme, yılma, vazgeçme, güçlü durmalıyız. Sınavı tam puanla geçmeliyiz biz. Bizsek eğer yakışan bu değil mi bize? Yedek batarya değil miyiz biz birbirimize? Gücümüz her bittiğinde birbirimize ihtiyaç duymadık mı? Seni dağ gibi, kaya gibi gördüm hep. Söyle dağlar, kayalar erir mi? Krallar kolay kolay düşer mi? Ben senden küçük bir parçaya bile razıyken sen her şeyinle benim olacağına vaatler sunuyorsan ben o gün mahşer günü de olsa sabırsızlıkla beklerim. Bunu bil benim gücüm bitmez, ya seninki?
Hoşgeldin =) Mutlu ya da mutsuz...Kafama estikçe yazdım ben...
Okuyup kendinden bir şeyler bulur musun bilmem!! İyi yazıyorum diye kendimi de övemem... İçimi döktüm, döküleni topladım bir daha döktüm belki. Tekerrür ettim kendimi, hırpaladım, yordum, yücelttim de bazen. Ben benim olanı ve olmayana özlemimi, kaybettiğimi ve kazandığımı, kızdığımı ve sevdiğimi, dengesizliklerimi ve özlemlerimi yazdım buraya. Ortaya çıkanı seversen ne mutlu bana!
27 Aralık 2012 Perşembe
2 Aralık 2012 Pazar
HAPPILY EVER AFTER
Rüyalarımda hep bir kadın çıkıyor karşıma, hesap soruyor. Bana "Benim olana nasıl göz dikersin?" diye soruyor. Ben de diyorum ki "Sen benim olmak istediğim yerdesin, sahip olmak istediğim şeye sahipsin, senin yerin aslında benim yerim." Yok yok böyle olmamalı... O kadın benim karşıma çıkmamalı. O bir vücudun kangrenli parmağı, belki başka bir gönlün çiçekler açan dalı kim bilir... Ama yok, hangisi olursa olsun kesilip atılmalı... Günahı göze almak lazım, ne biliyim onu üzmeye, göz yaşına katlanmam lazım... Ama zor, çok zor... O da bir insan evladıyken, gözünün içine bakan bir anası, babası, kardeşi varken çok zor. Başarısız bir evliliğin tohumuyken başarısız bir evliliğe göz yumabilmek, kendi mutluluğum adına, onun uğruna bir kadının bütün hislerini, hayatını belki çöpe atmak... Çok zor...
Ben bu kadar güçlü değilim, vurdumduymazlık güç demek değil. Kifayetsiz, tepkisiz kalmayı başarmak kuvvet değil. Tek tek düşüyor kalelerim. Giderek yoruluyor kalbim, düşünmeyi reddediyor beynim. Beni bekleyen gelecek beni korkutuyor artık. 1 sene sonra nerede ne yapıyor olabileceğimi kestiremiyorum. Öylesine plansız, öylesine şekilsiz. Patırtı gürültü eksik olmayacak yakın gelecekte, hazır değilim. Bir yüz yıl daha hazır olmayacağım, olamayacağım belki de. Kopsun inceldiği yerden diyor belki dilim ama incelen bu ipler beni çok ama çok korkutuyor. Yok olmak istiyorum... Herkesin hayatından, hiç yaşamamışım gibi... Annemin babamın çocuğu olmamışım, seni seven kadın olmamışım gibi yok olmak istiyorum. Görmek istemiyorum filmin bu sahnesini, ileri sarmak istiyorum.
Bir akşam evde film izlerken uyanmak istiyorum. Bu kötü film bitmiş olsun, gidenler gitmiş olsun, sen yanımda ol, annem yakınımda olsun, huzurum olsun... Ev bizim olsun, bütün bunlar kötü bir rüya, hesap soran kadın rüyamın bir parçası olsun, sen gerçekliğin ta kendisi ol, hayatımın geri kalanı yanında geçsin... Bana hiç babamın yaptığını yapma, bana hiç şimdi yaptığın şeyi yapma... Film bitsin yatıp uyuyalım istiyorum...
FİLMİN SONU "HAPPILY EVER AFTER" DİYE BİTSİN İSTİYORUM...
02/12/2012
N.U.
Ben bu kadar güçlü değilim, vurdumduymazlık güç demek değil. Kifayetsiz, tepkisiz kalmayı başarmak kuvvet değil. Tek tek düşüyor kalelerim. Giderek yoruluyor kalbim, düşünmeyi reddediyor beynim. Beni bekleyen gelecek beni korkutuyor artık. 1 sene sonra nerede ne yapıyor olabileceğimi kestiremiyorum. Öylesine plansız, öylesine şekilsiz. Patırtı gürültü eksik olmayacak yakın gelecekte, hazır değilim. Bir yüz yıl daha hazır olmayacağım, olamayacağım belki de. Kopsun inceldiği yerden diyor belki dilim ama incelen bu ipler beni çok ama çok korkutuyor. Yok olmak istiyorum... Herkesin hayatından, hiç yaşamamışım gibi... Annemin babamın çocuğu olmamışım, seni seven kadın olmamışım gibi yok olmak istiyorum. Görmek istemiyorum filmin bu sahnesini, ileri sarmak istiyorum.
Bir akşam evde film izlerken uyanmak istiyorum. Bu kötü film bitmiş olsun, gidenler gitmiş olsun, sen yanımda ol, annem yakınımda olsun, huzurum olsun... Ev bizim olsun, bütün bunlar kötü bir rüya, hesap soran kadın rüyamın bir parçası olsun, sen gerçekliğin ta kendisi ol, hayatımın geri kalanı yanında geçsin... Bana hiç babamın yaptığını yapma, bana hiç şimdi yaptığın şeyi yapma... Film bitsin yatıp uyuyalım istiyorum...
FİLMİN SONU "HAPPILY EVER AFTER" DİYE BİTSİN İSTİYORUM...
02/12/2012
N.U.
27 Kasım 2012 Salı
Eski mektuplar vol 3.
Ben… Ben bambaşka bir şeyim. Dünya gibiyim. İçim ateş dışım
kaya. Gözyaşlarımda şelaleler, göller, denizler var. Ben… Hep istenen ama
istediği gibi, istediği kişi tarafından istenmeyen biriyim. Hep sevilenim ama
sevdiğimin sevmediğiyim. Güzelim, kendime sinirliyken çirkinim, aynada yanımda
duranla güzelleşip çirkinleşirim. Tek başınayım etraf hep kalabalıkken daha da
tek başına hem de. Gülüyorum gülerken gözlerimden yaşlar akıyor. Gülerken
ağlıyorum, gülmekten ağlamıyorum. Gözyaşlarım duygularımdan geliyor anlık
hissedilenlerden değil.
Ben… Başkasının ellerini kullanıp bileklerimi kesiyorum.
Başkasının aklıyla düşünmeye çabalıyorum. Ölmekten değil onsuz ölmekten,
ömrümce onsuz kalıp ölememekten korkuyorum. Zaten gözlerim de açık gidecek
biliyorum. İyi ama sahte dileklerle anılmak istemiyorum, gerekirse arkamdan
sövülsün ama hisler hep gerçek olsun istiyorum. Yorgunluğu seviyorum derdi
tasayı unutturan o yorgunluğu. Tatil değil çalışma istiyorum bu yüzden
alabildiğine çalışmak istiyorum. Aklımdan çıkmasın dediklerim zaman zaman
aklımdan uçsun gitsin istiyorum. Ben istemedikçe dönmek isteyen de dönmesin
istiyorum.
25 Temmuz 2009
N.U.
Eski mektuplar vol 2.
Yakıyo kavuruyo artık beni bu kalp sancılarım. Her şarkı
sen, her şiir sen… Yeter aklımdan çık, kalbimden çık artık çünkü dayanacak
gücüm kalmadı. Tükettim hayallerimi, isterdin ki çocuklarım olsun evde “anne”
diye bağırsınlar. Bilmiyorum…Onları bile senden çok sevebilirmiyim bilmiyorum.
Her nerdeysen, nasılsan senden tek bi ses bekleyerek geçiyo benim hayatım. 1
sene 17 gün oldu ve ben hala hergün seni görmeden, sadece düşünerek sana daha
çok aşık oluyorum. Gitmiyosun gözümün önünden. Belki başkasının oldun bile.
Midem bulanıyo kendimden. Bi başkasının elini tuttuğun anda belki de ben seni
düşlüyorum. Başkasıyla sevişiyosun ben uyuyamıyorum hayalinden kurtulup
yatağımda kalkıp bunları yazıyorum. Aşkın herşeye dönüştüğünü gördüm ben senden
sonra. Tek bir şeye dönüştüremedim bu laneti…NEFRETE… şefkate, acımaya, hayale,
hayaletlere, halüsinasyona, baş ağrısına, kalp sancısına en son da acıya
dönüştü bu içimdeki… Ama nefrete hayır!! Beklentilerimi gömdüm bitanem. Ne
ailem olsun istiyorum, ne çocuklarım. Sensiz olacaksa ne anlamı var. Yarın
doğum günüm…Sensiz geçicek 2. doğum günüm… Biran önce bütün doğum günlerim
geçsin ölüm günüm gelsin artık. Her sene sensiz yaşlanacaksam ne anlamı var.
Yok etseydin ya beni de giderken kendini yok ettiğin gibi… Bende kendi
hayatımdan senin gibi arkama bakmadan çıkıp gitseydim, gidebilseydim keşke.
Yorgunum. Sanki 1 senede 40 yıl yaşlandım. Senin ayak bastığın yerlerden
kaçıcam. Buralardan, senden kaçıp gidicem. Amerika, İngiltere, Rusya, dünyanın
bi ucu, kutuplar, fizan ya da cehennemin dibi. Gidiyorum aşkım durdur beni.
Yalvarırım… Daha ne kdr aynı gökyüzüne bakıyoruz en azından diyip mutlu olmaya
çalışırım, buna daha ne kdr dayanırım bilmiyorum. Durdur beni, dön gel artık.
Adını her andığımda kalbim acıyo, dön ya nolur dön… Hiçbir acıya benzemiyo
aşkım bu. Hiçbir hastalığa benzemiyo, ölümcül acı veriyo ama öldürmüyo.
Süründürüyo ama almıyo canını insanın. Yarım yaşıyorum. Söktün aldın kalbimi, uzağa
götürdün. Onsuz bile yaşıyosam bil ki belki bir gün gelirsin umudum hiç
bitmediği içindir… Ben bu aşkla seni geri getiremiyorsam demek ki yeterince
sevemedim dicem. Ama bi insan daha ne kadar sevebilir aklım da almıyo. İçinde
senin olduğun tek bir kötü rüya beni günlerce alt üst etmeye yetiyo. Sen iyi
misin, mutlu musun, ne haldesin bilmeden benim aldığım nefes bana nasıl yetsin?
Sen benim olmasan da olur herşeyim. Yüzünün güldüğünü bi bilsem. Güldüren bi
başkasıysa bile ben ona ancak teşekkür ederim. Senin seçimin ben olamadım der
hayatından çıkar giderim. Ama bi merak etsen ne durumdayım diye, bana bi
gelsen. Ya da benim seni merak edip uyuyamadığım her gecede Allah bana bi
işaret yollasa, sevdiğin iyi dese. Ben başka ne isterim. Ah sen bilmiyosun!! Yakıyo, kavuruyo beni bu kalp sancılarım. Her şarkı sen, her şiir
sen aşkım…
18 Mayıs 2010
N.U.
Eski mektuplar vol 1.
“O”nu tanıyalı 1 sene 9 gün oldu…
Ne yazacağımı bilmiyorum. Bu şekilde başlayan o kdr çok
mektubu yarıda kestim ki! Belki bunun da sonu gelmez bu yüzden çok da önemli
değil aslında. Sadece olur olmaz yerlerde aklıma gelmenden bıktım. Birgün tekrar
karşıma çıkacak mısın bunu bile bilmiyorum. Bu gün dolmuşa bindim. Eve gelene
kadar aklımda o kdr saçma bir anı canlandı ki inanamadım. Sana adınla hitap
ettiğimde “Sensin o” derdin ya işte o zaman aklıma geldi. Sana ya aşkım
demeliydim ya hayatım ya bitanem vs vs. Ya şimdi ne demeliyim? Umutsuzluğum,
mutsuzum mutsuzluğum…Hayatımın ışığını tek üflemeyle söndüren lanet herif,
Allah’ın belası ya da geberesice…?Peki anlamadığım, söylemem gereken bunlarken
neden içimden hiç gelmiyor? Belki de evlendin…Nasıl dayanırım, nasıl toplarım
kendimi? Askerdeyken hayatlarındaki insanı unutmazmış erkekler. Ben senin
hayatında sadece öylesine bir insan bile değildim. Elindim, kolundum,
ayağındım, tutunacak dalın, sıcak yuvandım, evindim…Herşey benim için neden senin
için olduğu kadar basit olamıyor? Anlayamıyorum, sanırım zekam geriledi. Ya da
aslında hep hayaldin, halüsinasyonlarımdan biriydin. Ama ya senle tanışanlar?
Yoruldum seni düşünmekten, yoruldum bir aşk yaşadığımı ve bu aşkın içinde tek
başıma debelenirken, senin orda bensiz mutlu olma olasılığını, bunun yüzdesini,
olabilitesini hesaplamaktan. Sayende matematiğe alıştım. Dilim varmıyo beni hiç
sevmemişti demeye. Keşke gerçekten bilebilseydim ne hissettiğini. Bende kendimi
zayıf sanırdım, 2 damla kan kaybedince yerimden kalkamazdım. Bıraktığın yara
kabuk bile bağlamadı, hala oluk oluk kanıyo. Keşke öldürse ama onu bile
yapmıyo. Kanımda sorun mu var acaba?Pıhtılaşmıyo… doktora gitsem çare bulur mu
seni kafamdan atmam için? Belki de kabus kapanı mı ne ondan almam lazım.
Numaranı telefondan silerken ne kadar unutkan olduğumu bile unutmuşum. Sanki
Allah’ın takdiri bu. Senle ilgili herşey burada, yanımda, hergün tekrar
canlanıp yaşanırken, seni aramak için çevirdiğim numara hafızamdan silinmiş.
Yüzün hep gözümün önünde, alaylı bakışların, sana sevgimi gösterince “tamam
şımarma” diye bıyıkaltından gülüşlerin, ellerin, tırnaklarının üstünü
kemirişin, ağzını fazla açmadan konuşuşun, bu son şansın diye tehditlerin,
askeriyenin önünde beni öpmemek için kendini tutuşun, dudaklarıma sonra da
gözlerime bakıp sonra “görüşürüz hayatım dikkatli kullan hız yaptığını
görmiyim, tepeden bakıcam gidişine”diyip gidişin, hastaneye her geldiğimde seni
camda beni beklerken buluşum. O gidişlerini bilmiyorum kaç kez seyrettim.
Arkana dönüp mutlaka bakardın hem de birkaç kere.”Emredersiniz komutanım” ya da
“Emredin komutanım?” Ne kadar gülmüştüm o hikayeye. Gözyaşlarımı yanağımda
yakalayıp öpmüştün. Kızınca hiçbi şey istemezdin “İstemiyorum anlamıyo musun?”
“Ölsen de umrumda olmaz böyle davrandığın sürece.” Keşke yakmasaydım msj
defterini. Söz yüzüğünün lafı geçmişti. “Bu burda kalamaz, öğle aranda git
yüzük beğen. Erkeğim beni istiyo de sanane de kuyumcuya.” “Bana böyle bakma
içim acıyo” demiştin. Ağlamak yoktu hiçbir zaman ama her gidişinde ağlardım.
Uyurken horlardın hiç durmadan ama ben uyumasam da olurdu kıyıp kaldıramazdım.
Yetmiyorum sana derdin ama hep yettin. Babamı tartışırdık. Sevmeyeceğini
düşünürdün herkesten farklı olarak. Onun seni sevmeyeceğini değil senin onu
sevmeyeceğini. Ama anlaşmıştık sevmek şart diildi saygıda kusur etmek yoktu ne
de olsa o BENİM babamdı. Küstüm hayata,
inan ot gibi yaşıyorum. Ben seni hala seviyorum. O kadar zaman oldu ama hala
resmine bakmadan uyumuyorum. Bu ölene kdr böyle olacak, acım hiç dinmeyecek ve
artık alışkanlık olacak ve farkettiysen hiç dön demedim çünkü dönme
istemiyorum. Karşıma çık ve sana olan bu kuvvetli bağ, bu bitmek bilmeyen aşk,
bu kanayan yara hiç yokmuş gibi davranıyım yeter bana, gör o kör gözlerinle
seni artık sevmediğim yalanını ve buna seni gerçekten inandırıp öyle devam
ediyim hayatıma. Aklının bi ucunda varsam bile o an at beni ordan. Sensiz
olduğumu ve yine senden önceki o hiç de senin tarzın olmayan insan olduğumu gör
ve hayatımdan öyle git herşeyim...
30 Kasım 2009
N.U.
20 Kasım 2012 Salı
TUTTUM NEFESİMİ
Tuttum nefesimi… O gün, o çok sevdiğim, seninle günlerimi
geçirdiğim, her bir yerinde izin olan evin mutfağında tuttum… Sensiz kalmaya 5
kala, sen bağırırken ben içimden çığlıklar atıp sana susarken tuttum nefesimi.
Biliyordum bir daha nefes alamayacaktım. Biliyordum alsam da
zaten yetemeyecekti o nefesler bana sensiz, o yüzden tuttum nefesimi. Sen benim
yerime de nefes al diledim, sen benim yerime de yaşa. En azından bu aşkın bir
şahidi yaşasın, bu aşk da onunla beraber yaşasın, hayat sürsün bir yerlerde
diye tuttum nefesimi.
Benden başka bir ben daha vardı ki sensizliği kabul
edemeyen, ona teslim ettim ben kendimi. Onunla yaşadım aşkı hep seni düşünerek,
geçmişteki o güzel diyebileceğim sayılı günlerde yaşadım aşkı. Ve hep sen
vardın her zerremde kesip atamadım kalbimi göğsümden. Kendimi yok edemedim. İstemedim,
denemedim değil; sadece ilk kez bir şeye gücüm yetmedi belki de… Ya da
beceremedim diyelim.
Başkasının olduğunu gördüğüm gün gözlerimle, o gözler benim
olmasın, o senin için atan kalbe sinyaller göndermesin istedim. Aklımda
inanmayı reddeden bir lob var işte o beni ayakta tuttu en çok nefes almaya
ihtiyacım olduğu zamanlarda. Bırakmadım nefesimi, son nefesimdi o tutmam
lazımdı. Ölürken verecektim nasıl olsa son kez, sensiz… O zamana kadar alırsam
o nefesler yakardı benim ciğerlerimi…
Sensiz olduğuma inanmıştım da başkasının olmana inanmak o
kadar zordu ki aklım gördüğüm gerçeklere direndi kıyasıya. Bir gün aklımı
kaçırdım, onca sene beraber yaşadığım başka bir şeyi daha kaybettim. İyi ki de
kaybetmişim bu gerçekle yaşamam öyle zordu ki yine aklım doğru kararı verdi ve
beni terk etti. Aynı sen gibi… Seninki de sana göre doğru karardı belki. Ben de
istedim senin gibi hayatıma devam etmeyi ve reddettim duygularımı herkese
karşı. Sadece çok iyi tanıyanlar anladı gözlerimden var olan aşkın
gerçekliğini. Sadece yakınımdakiler gördü kalbimin gözlerime yansıttığı
akamayan gözyaşlarını…
4 sene sonra bir Kasım ayında bıraktım nefesimi… Senden sonra suni
nefesler almaya çabalarken birden derin derin çektim içime senin hiç var
olmadığını düşündüğüm sevgini. Yaşama sebebime kavuşmanın sevinciyle derin
derin nefesler alıyorum. Seni çekiyorum içime, senin şehrinde bu sefer gökyüzüne
bakıp aynı gökyüzü altında olduğumuza şükretmeye gerek duymadan. Tam da yanımdayken…
Kokunu çekiyorum kanlı, canlı, her şeyinle yanımdayken. İşte tam da şu an yine
o inanmayı reddeden aklımın azizliğine uğruyorum. Merak ediyorum hem de çok. Ben
şizofren miyim? Yoksa sen gerçek misin? Gerçekten elimi mi tutuyorsun? Öpen sen
misin beni yoksa yine hayalin mi? Yanılsamalarımdan biri olman mümkün mü? Bunca
zaman iteleye kakalaya kalbimin küçük bir odasına küçük bir çocuk gibi zorla
sığdırıp kilitlediğim o büyük aşkı, varlığına inanıp salıvermeli miyim? Salıverirsem
bize düşman olup zarar verir mi? Özgürlüğü bunca zaman sonra eline geçirirse
beni de ele geçirir mi? Başıboş kalıp çıldırır mı? Kafamda böyle çılgın sorularla
yine de mutlu uyuyorum geceleri… Gün içinde sesini duymanın, seni görebilmenin
mutluluğuyla… Unutmuşum mutluluğu… Döndün mutluluğum, iyi ki döndün, iyi ki varsın,
iyi ki ilk gördüğüm saniye sevdim ben seni. Sevdiğimi bütün dünyaya duyuracağım
günü sabırla bekliyorum. Arkamdasın biliyorum, sana yaslanmak çok güzel… Seni
hep sevdim bunu bilmeyen bir sen vardın… Artık biliyorsun…
N.U.
19/11/2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)